31 Mart Mahalli seçimlerine sayılı günler kaldı.

1 Nisan sabahına dürüst adamların yönettiği yerel yönetimlerle mi kalkacağız yoksa kamu kaynaklarını fütursuzca servetine geçiren yolsuzlarla mı gireceğiz?

Zonguldak Merkez İlçe, İlçe ve beldeleri dürüstlüğü yada yolsuzluğu oylayacak kuşkusuz.

Yasaların izin verdiği kadarıyla sizlere anlatmaya çalıştık…

Şimdi Zonguldak halkı karar verecek…

İş vaadiyle karılarınıza, kızlarınıza yan bakan, taciz eden, ahlaksızları mı seçeceksiniz yoksa namuslu adamları mı?

Makamında personeliyle öpüşürken şoförüne yakalandığı için imar rantı verenleri mi seçeceksiniz yoksa ahlaklı adamları mı?

Heyelanlı arazileri müteahhitlere açıp kendisine villa yaptıranları mı seçeceksiniz yoksa adı rantı hiç bulaşmamış adamları mı?

Spor kulüpleri adı altında hesabını veremedikleri yolsuzlukları mı?

Servetinin hesabını veremeyenleri mi?

Sekreterini sevgilisi, sevgilisinin kızını sekreter yapanları mı seçeceksiniz?

Personellerini taciz eden sapıkları mı?

2B arazilerine çökenleri mi?

Suç örgütleriyle iş tutanları mı?

Mafyalara diyet borcunu ödeyenleri mi?

Servetini şoförünün üzerine geçirenleri mi?

Kurdukları şirketlerle Belediyeleri hortumlayanları mı?

Kızını, oğlunu, damadını torpille işe koyanları mı?

Kamu kaynaklarıyla Çiftlik sahibi olanları mı?

İşçisini tehdit eden, işçisini dövdüren kabadayılarını mı?

Özetle; karı-kız, kumar, yolsuz, arsızları Firavunları mı seçeceksiniz yoksa Musaları mı?

Karar sizin… 
 

Deyyus-u Ekber!

Yıl 1648.İmparatorluk kargaşa içinde.

Tahtta da Boncuklu Deli İbrahim lakaplı I. İbrahim var.
İmparatorluk bir yandan toprak, bir yandan da otoritesini kaybediyordu.

Anadolu'da isyanların biri bastırılmadan diğeri patlıyordu. Devlet iflas etmiş, hazine tamtakırdı.
Vergiler toplanamıyor, valiler ve görevliler üstü örtülü haraç topluyor, ama sarayda israf ve şatafat bütün hızıyla devam ediyordu. İtibardan tasarruf edilmezdi.
Dersaadette ahval böyleyken, Sivas'ta bir olay patladı.

Bir saray memuru Vali Varvar Ali Paşa'dan 30.000 kuruş “harçlık” istedi. O devirde valilerin padişahlara harçlık verme yükümlülüğü vardı. Ancak Vali devlet adamıydı, gayet net bir cevap verdi:
-“Sivas'ın tek kuruşu yok. Bu parayı nereden vereyim? Yol kesip, halkı mı soyayım?’”
Bu cevabın ardından memur Sivas'tan ayrıldı ama daha sonra başka bir memur, başka bir istekle geldi: Anadolu'nun önemli kumandanlardan İbşir Paşa'nın karısının güzelliğinin ünü hükümdara kadar gitmişti. Sultan ülkedeki her şeyin sahibi değil miydi?,
-‘”İbşir'in avradı tez bana gönderile," diye ferman çıkardı.
Emir büyük yerden.

Ancak Varvar Ali Paşa, ‘”Bre ben pezevenk miyim? Bir Müslüman ademin nikahlı avradını elinden alıp padişah bile olsa, bir başka herife nasıl veririm,’’ dedi.

Sonra da memurları, ardından da isyan etti.
Sarayda kıyamet koptu. Sultan İbrahim, Varvar Ali Paşa'nın isyanını bastırmak için kimi görevlendirdi biliyor musunuz? Eşine göz koyduğu İbşir Paşa’yı.
-“ Tez git, asiyi yakalayıp, tepeleyesin. Ya başı, ya başın,” dedi.
-“Ferman efendimizindir,” diyen İbşir Paşa kendi eşini padişaha vermemek için isyan çıkaran Varvar Ali Paşa'nın kellesini almak üzere Sivas'a hareket etti.

Varvar Ali Paşa'yı Tokat dolaylarında kıstırdı, zincire vurdurdu ve tam cellada teslim edecekken, Ali Paşanın sesi ortalığı çınlattı:
‘‘Ulan, ben senin avradının ırzını korumak için isyan etmiştim. Senin gibi herifi benim üzerime musallat etmelerinin sebebi budur, bilmiyor musun? Beni Allah'ın emrine karşı çıkmayıp da namusunu koruduğum için mi katledeceksin, pezevenk?”
Padişahın fermanını kendi onurundan, gururundan ve namusundan üstün gören İbşir Paşa, bu söze biraz bozulsa da, Varvar Ali Paşa'nın canını oracıkta aldı. Onun değer yargıları başkaydı: Gerekirse Deli İbrahim’in istediği yerde kılı bile olurdu.
Bu olayın ardından İbşir Paşa sadakatinden ödülünü sadrazam olarak aldı. Hem de hiç utanmadan.

Kim bilir daha başka hangi emirlerini de yerine getirdi.

Ama halk da ona bir isim taktı: Deyyus-u Ekber.

Yani, en büyük pezevenk.

Olay ne kadar iğrenç ve utanç verici olsa da isim çok yakışmıştı!