Ereğli’de , İnönü mağarasında kazı çalışmasında bulunan ekibin başında olan Doç. Dr. Hamza Ekmen’in “ buluntular ile ilgili açıklaması basında ve ülkede yankı buldu. Yapılan çalışmalarda kayıp Kaşka topluluğuna dair arkeolojik ilk veriler olduğu belirtilmişti.
Arkeoloji ; tarih araştırmalarına büyük katkı sağlayan bir bilim dalıdır. Aslında bunu en iyi anlatmak için “olay yeri inceleme” demek lazım. Bir olayın gerçekleştiği yerde kriminal inceleme yapılıyor. Tıpkı emniyette olduğu gibi ; bu bulgular önce kriminal laboratuvara gider ve incelenir ,sonrasında ilgili birimler bu deliller üzerine bir sonuca ulaşmaya çalışır. Fakat arkeoloji ve tarih ilişkisinde ,emniyetteki gibi olay daha yeni gerçekleşmemiştir.
Yüzyıllar öncesine dayanan olayların değerlendirilmesidir.
Tarihin beslendiği alanlardan biri de günümüze kadar ulaşan zamanında yazılan yazıtlar veya kitaplardır.
Antik dönemden (MÖ 3000-MS 500) günümüze kadar ulaşan kısıtlı kitap ve yazıtlar vardır. Tüm tarih bilgileri bu kısıtlı kanıtlarla tahmin edebiliriz. “Tahmin edebilir” diyorum çünkü kimsenin elinde zaman makinası yok. Gidip gerçeği öğrenip günümüze geri dönsün. profesör de olsanız tarih alanında kaynağınız bunlar. Yazıtlar ve kitaplar da bugünkü tarih kitapları gibi olayı ayrıntılı anlatmazlar. Zaten anlatsalardı ,buluntulara ihtiyaç duymadan direk kaynağından öğrenebilirdik.
Doç. Dr. Hamza Ekmen "İnönü Mağarasındaki bulgular, Geç Tunç Çağı’na tarihlenen Kaşka kültürü ile ilişkili olabilir.” diye belirtiyor.
Ekmen “Kaşka kültürü ile ilişkili olabilir” derken aslında kesin konuşmamakla birlikte , bu beyanatı kesin bir bulgu olarak algılandı.
Bilim dünyası için önemli bir keşiftir." gibi sözleri yankı yaptı ve sadece bilim dünyasında değil ,halk tarafından da ilgi ile karşılandı. Bunun nedeni halkın “Kaşka” isminin kulağa tanıdık gelmesi olabilir.
Zaten Doç. Dr. Hamza Ekmen bildirisinde başka varsayımlar ekliyor. Kaşkaların Çerkez veya Abhaza olabileceğinden bahsediyor. Bakın bu aşamadan sonra kesin bilgi olmamasına rağmen olay “nasıl” etnik bir yazıya dönüşüyor.
Oysa ; tarih aslında yıllar geriye gittikçe varsayımlara dayanmaya daha müsait haline gelir. Kesin konuşulamaz
Daha iyi anlamanız için ;
Eğer varsayımlarla yazılacaksa; ben de size konuyu nerelere götürebileceğimi göstermek istiyorum:
Kaşka aslında Kaşgarlı Mahmud ismi ile kulağımıza tanıdık gelen bir kelime. Kaşgarlı Mahmud Divânu Lügati't-Türk’ü yazan zamanın en önemli dil bilimcisidir. Kaşkar ya da Kaşka aslında Orta Asya’da bugün Sincan Özerk Bölgesinde kalan bir Türk yerleşimin adıdır. İsmin anlamı; Han’ın (Sultanın) oturduğu yer anlamındadır. Bu da aslında yüksek , yüce ,ulu anlamına gelen Türkçe bir kelimedir.
Kaş ; gözün yukarısındadır , Kar da dağın tepesindedir. Yani Kaşgar yüksek bir yerdir. Zaten Kaşgar şehri de Tanrı dağlarının eteklerinde bir yerleşim yeridir. Tıpkı Kâçkar dağları gibi. Mesela kar yüksekte olur, Türkçe de bir de Kâr var. Bir malın değerinin yükselmesi anlamında. Hepsinin anlamı yüksek, yukarı mertebe anlamına geliyor.
Zaten II. Murşili'nin tutuğu notlarda, Doğu Karadeniz’de yaşayan Kaşkaların “yukarı” ülkede olduğunu yazar.
Kaçkar dağları nerede ?
Kaçkar dağları ,Doğu Karadeniz’in yaklaşık 4 bin metre yüksekliğe sahip dağlarının adıdır. Karadeniz’in en yüksek dağıdır. Peki bu zamana kadar aslında bilinen Kaşkaların yaşadığı asıl bölgesi neresidir. Doğu Karadeniz’dir. Yani aslında “Kaşka” ismi Türklerden gelen bir kelime olabilir. Ben de bu savımla Kaşkaların Türk olduklarını savunabilirim.
Hiç birimizin Zaman makinesi yok. Kesin yalandır da diyemezsiniz. Bir süre sonra yazının ayrıntıları unutulur aklınızda sadece “Kaşkalar Türktür “ şeklinde kalır.
Eldeki bulgulara göre hazırlanan haritalar bu zamana kadar zaten hazırlanmıştı. Karadeniz’de Pala ve Kaşka halkları veriliyordu. Zonguldak Bölgesinde Hattilerden kopan Palaların istila etiği yer olarak bildirilmişti. Palalarda tıpkı Kaşkalar gibi aynı dönemin halklarıdır. Biri Doğu Karadeniz diğeri Batı Karadeniz halkları. Aslında Pala isimi de Türkçeye uyarlayabiliriz. Ormanlık alanda yaşayan bu halk ,ellerinde ağaçları çalıları keseceği pala olması normaldir. Zaten bu insanlara “Barbar “ yani sakallılar deniyordu. Bir başka Türk olduğu sanılan Sakalar da sakallı mıydı ?
Kaşka ve Pala halkı aynı zamanda aynı kültürden gelen aynı aletleri kullanan halklar olabilir diyebiliriz. Nasıl bugün Gürcülerin elinde de cep telefonu varsa, Türklerin elinde de cep telefonu var. Yani aslında Kaşkaların izleri dedikleri Palaların izleri de olabilir.
Daha yakın tarihler bazı kaynaklarda daha doğru anlatılır ama M.Ö 2000-1500 yılları arasında yaşamış , günümüzden 4 bin yıl önceki dönemi kesin olarak belirlemek için net bir kanıt yok.
Fakat biraz doğru bilgi vererek biraz da atmasyon ile böyle bir mantık kurarak ; aslında yazıyı nereye getirmek isterseniz oraya getirebilirsiniz. Ben böyle yorumluyorum dersiniz , işin içinden sıyrılırsınız.
Aslında bu hatayı hep yapıyoruz.
Hazar kıyılarından Ermeni Bölgesine gelen Haylara, Selçuklular Ermeni demişler. Böylelikle bu bölge sanki onların bölgesi oluvermiş. Anadolu’da yaşayan Gayrimüslimlere Osmanlılar Rum demişler. Rumlar Yunan oluvermiş. Ermeniler kendilerine Ermeni demez Rumlar kendini Yunan demez. Hatta şimdiki iddialar yine Kaşkalarla birlikte aynı dönemde bölge yer alan Azzi-Hayasa’dan isimlerinin geldiğini iddia etmekteler.
Oysa günümüzden 4 bin yıl önce insanların köklerini kesin olarak belirleyecek kanıt yoktur.
Yani kesin bir kanıt yokken Kaşkaların aslında Çerkez , Abazaların ataları olduğunu belirtmek başka bir yere evrilebilir.
Arkeolojik çalışmalar Zonguldak’ta o kadar az ki ; her ne olursa olsun arkeolojik çalışmaların Zonguldak’ta yapılması, yaygınlaştırılması, gündem yaratılması , spot cümlelerle popülerliğinin artırılması , hatta ve hatta kazıların devamını sürdürmek için ; parasal kaynağın kesilmemesi adına, insanları hoşnut edecek tarzda gelişmelerin sunulmasının Zonguldak açısından bir zararı olmadığını düşünüyorum.
Hatta buna katkı sağlamak adına Doç. Dr. Hamza Ekmen ile aramızda çatışma bile çıkartabilirim.
Kaynak: Hayati Yılmaz ile
Zonguldak Tarih